Tunç Soyer'den canlı yayında çarpıcı mesajlar

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, FOXTV’de yayınlanan Çalar Saat programına konuk olarak Ezgi Gözeger’in sorularını yanıtladı.

Tunç Soyer'den canlı yayında çarpıcı mesajlar
Editör: Ege Medyası
28 Temmuz 2021 - 11:33

Son dönemde Türkiye gündemini oluşturan mülteci ve göçmen konusunda açıklamalarda bulunan Soyer, İzmir’deki göçmen sayısını açıklayarak “150 bin civarında göçmenimiz var. Kentsel Adalet Daire Başkanlığını kurduk. Özellikle onların günlük hayatlarında kolaylık sağlamak hem de bir problem, sorun oluşmaması için, onların adaletle yaşamalı, sağlık sorunları ne varsa bunlarla ilgilenen özel bir ailemiz var. Çok şükür bir sıkıntı olmadan devam ediyoruz. Bir biçimde hayatın içindeler ve onlarla birlikte yaşıyoruz. Bunu herkesin hazmetmesi ve bununla devam etmemiz lazım” dedi.

GEDİZ MESAJI: YETKİ KARMAŞASI VAR
“Temiz Gediz, temiz Körfez” sloganıyla yola çıkarak, Gediz’in kaynağından İzmir Körfezi’ne döküldüğü yere kadar ki alanda yaptıkları incelemeleri aktaran Soyer, Gediz havzası hakkında “Gediz havzası, yani Gediz Nehri’ni bütün alanı suladığını düşünürsek bu havza Türkiye tarımının yüzde 10'unu üreten bir havza, aynı zamanda İzmir'in içme suyunun 3'de 1'inin toplandığı bir havza... Burası İstanbul ve Ankara için de çok önemli. Masamızda gördüğümüz sebzelere belki de Gediz’in suları ile besleniyor. Bizim bu duruma kayıtsız kalmamız mümkün değil. Yüzde 11'i bizim sınırlarımız içinde ancak Kütahya'dan başlayan yol hepimizi etkileyen sonuçlar orta çıkartıyor. Gördük ki 4 ayrı şehirden geçiyor olmasından dolayı çok dağınık bir yetki karmaşası var. Farklı kurumlarında inisiyatif alması gerekiyor… Bir çok şey kağıt üzerinde kalmış ve yetki karmaşası nedeniyle birçok şey hayata geçirilmemiş, biz de elimizi taşın altına sokma kararı aldık. Maksadımız buydu ve bu da gerçekleşti. Güzergah boyunca çok detaylı çalışmalar yaptık. Henüz analizler de tamamlanmadı. Suyun içindeki şehri göreceğiz” diye konuştu.

GEZEGENİMİZ HASTA VE İYİLEŞTİRMELİYİZ
Yaptıkları incelemeler esnasında 4 farklı felaket ile karşılaştıklarını aktaran Soyer, “Çok üzücü bir tablo var ve bu bizi son derece endişelendiriyor. Bütün bu yolculuk boyunca 4 farklı felaket ile karşılaştık. Önce iklim krizi ile karşılaştık. Bütün dünya bunla karşı karşıya... Nasıl ki insan vücudu 1 derece artarsa hastalanıyor, dünya da böyle. Bizim gezegenimiz artık hasta, biz bunu iyileştirmeliyiz. Eğer iyileştirmezsek daha ağır bedeller ödetecek insanlara... Yer küre ısındığı için su kaynaklarımız da buharlaşıyor, kıtlaşıyor… Kuraklık tehdidi ile karşı karşıyayız” dedi.

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI’NA BÜYÜK İŞ DÜŞÜYOR
Küresel iklim değişikliğine dikkat çeken Soyer, Gediz Nehri’nde karşılaştıkları olumsuzlar hakkında bilgi vererek, yapılması gerekenler için şu sözleri söyledi:
“Gediz öyle bir şey ki can damarlarımız vardır, kan dolaşır ve bizde öyle yaşarız… Gediz bu topraklarda can damarıdır ancak şu an zehir akıyor. İklim krizi ile her gün yüzlerce insan mücadele ediyor. Eskiden büyük coğrafyalarda yaşanan felaketler artık bizde yaşanmaya başladı. Artık Anadolu iklim krizinden uzak değil ve bizde bunla mücadele edeceğiz. Biz bir yandan iklim değişirken, diğer yandan tarımsal ürün desenimizi buna göre ayarlamalıyız. Biz ürüne göre su mu yoksa suya göre mi ürün… Bu ayrımı yapmak zorundayız. Eskiden su bolmuş ve bol keseden harcamışız. On binlerce kaçak kuyu var Gediz Havzası’nda… Bu rejimi değiştiriyor. Tarımsal ürün deseni konusunda yeni bir takım planlar getirmek zorundayız. Çok su tüketen ürünler yetiştiriyoruz Gediz Deltası'nda.. Bu kadar suyu tüketen ürünler yerine başka ürünler bulmak zorundayız. Ödemiş’te ilk defa saz çavdarı hasadı yaptık… Biz Ödemiş'te diktik, geçen ay hasadını yaptık ve 2 metreye uzamış başaklar… Bunlar hiç su istemeden doğal olarak büyüyen bir bitki. Biz atalık tohumlarımıza dönmeliyiz, elimizdeki suya uygun doğa ile uyumu ürünlere dönmeliyiz. Bu konuda Tarım ve Orman Bakanlığımıza çok büyük işler düşüyor. Yeni bir ürün deseni ile tanıştırmalıyız üreticiyi. İyi bir tarım konusunda eğitilmesi lazım vatandaşlarımızın. Bir an önce aklımızı başımıza toplayıp mevcut tarım politikasından vazgeçmemiz lazım. Bir diğeri de sulama konusunda… Gediz Havzası da gezdiğimiz güzergâhlarda salıyorlar tarlaya suyu ve harıl harıl akıyor taşıyor ancak umurlarında değil. Bunlar kontrol altına alınmalı. Sonuncusu ise zehirleme… Tüm felaketlerin yanında suyu da zehirliyoruz…”

MİLLİYETÇİLİK DEĞERLERİ KORUMAK DEĞİL Mİ?
Türkiye’nin sahip olduğu değerlerin koruması gerekliliğine vurgu yapan Soyer, “Su simsiyah akıyor ve bunların yanında domates tarlaları sebze tarlaları var ve bunlar tarlamıza geliyor. Biz hep milliyetçi olduğumuzu söyleriz ancak bu toprağın suları, nehirleri, ağaçları… Asıl milliyetçilik bunları sevmek korumak değil mi? Bizim atalarımızın bize bıraktığı coğrafya bu mu? Bu nasıl milliyetçilik? Sonra mangalda kül bırakmıyoruz… Eğer yer altı kaynaklarımıza sahip çıkmıyor, ağaçları gölleri korumuyorsak biz milliyetçiliği hiç konuşmayalım. Bir belediye başkanının en temel görevi korumaktır. Biz nöbet görüyoruz, bir süre sonra gideceğiz. Ancak görev yaptığımız toprakların binlerce yıl geçmişi var. Onları nasıl koruyacağımız bizim asli görevimiz. Çöp ve asfalt sonraki iş… Milliyetçilik budur” dedi.

KÜÇÜK MENDERES İÇİN ÇALIŞMA BAŞLAYACAK
Soyer, İzmir’in Ödemiş ilçesinden doğan ve Selçuk ilçesinden denize dökülen Küçük Menderes’teki kirlilik hakkında, “Küçük Menderes bizim sınırlarımız içinde doğup dökülen bir nehir. Gediz öyle değil. Gediz 4 ilden birden geçen bir nehir olduğu için oradan başlama kararı aldık. Ancak elbette ki bunu Küçük Menderes'te de yapacağız” diye konuştu.
Cumhur İttifakı cephesinden gelen “Gediz’i bırak, İzmir’e bak” eleştirilerine yanıt veren Soyer, “İzmir bitti de mi oraya gittik deniliyor. Biz İzmir'de denize dökülen pisliği arıtmak için arıtma tesisi ihalesine çıktık, Nif Çayı içinde bir artıma tesisi yapıyoruz… Bir yandan iklim krizi, bir yandan tarım politikalarındaki hatalarımız, bir tarafta zehirlemeye devam etmemiz… Doğanın buna isyan etmemesi imkansız. Bütün bunların çözümü var. Kaynakpınar Şelalesinin doğduğu yerde bu şelale akmaya devam ettikçe yeter ki biz kirletmeyelim, doğa bir biçimde kendini yeniliyor. Şelalenin gümbür gümbür aktığı gözümün önünden gitmiyor. Biz zehirlenmesini durdurabilirsek, hem üreticimizin hem tüketicimizin yüzü gülecek hem torunlarımıza iyi bir miras bırakacağız” dedi. 


ELEKTRİK PARASINDAN KAÇMAK İÇİN ARITMA TESİSİ ÇALIŞTIRILMIYOR
Bazı arıtma tesislerinin elektrik parası sebebiyle çalıştırılmadığını iddia eden Soyer, “Öncelikli olarak çok sıkı denetim gerekiyor. Biz yazışmalara başladık.  Biz zehirlenmesini durdurabilirsek, hem üreticimizin hem tüketicimizin yüzü gülecek. Öncelikli olarak çok sıkı denetim gerekiyor. Biz yazışmalara başladık. Yaptığımız tespitlerde gördüğümüz ne varsa onlarla ilgili yazılar görmeye başladık. Bir noktada 200 bin TL ceza kesilmiş. 20-25 yıldır orayı kirletmeye devam ediyor. Nehre de vermeye zahmet etmemiş sulama kanalına vermiş… Birçok arıtma tesisi var ancak elektrik parasından kaçmak için çalıştırmıyor. En iyi çalışan arıtma sisteminin yüzde 50’sinde bir destek var ancak bu tamamen ücretsiz yapılabilir” ifadelerini kullandı.

ATALIK TOHUMDAN GELEN ÜRÜNLERİ 3 MİSLİNE SATIN ALACAĞIZ
Ege Bölgesi’nde yaşanan iklim değişiklikleriyle beraber meydana gelen kuraklık sorunuyla başa çıkmanın yöntemlerinden bahseden Soyer, “Tarımda yüzde 77'sini tüketiyoruz su kullanımında. Yüzde 10 civarında sanayi çevresinde, evsel atık kullanımı… Asıl mesele tarımsal üretim konusundaki tercihimizi gözden geçirme konusunda. Biz İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak atalık tohum üreten vatandaşlarız için diyoruz ki devletin verdiği taban fiyatının 3 misline satın alacağız. Yeter ki bunlara dönüp yetiştirsinler... Biz, Tarım ve Orman Bakanlığı değişir ancak yerel yönetici olarak bunlara duyarsız kalmamız mümkün değil. Atalık tohumlara dönmekten ve sulama yönetimini değiştirmekten başka yöntemimiz yok. Bakanlığımız bir seferberlik ilan edilebilir. Binlerce ziraat mühendisimiz var işsiz. Bunların görevlendirildiği eğitim verebilir. Vatandaşlara eğitim verebilirler. Hazır malzeme var; yetki bu inisiyatifi kullanılsın” dedi.

EŞİNE RASTLANMAMIŞ BİR BAŞARI HİKAYESİDİR
30 Ekim 2020 tarihinde İzmir'de yaşanan depremde vatandaşların ve kurumların büyük bir dayanışma sergilediğini belirten Başkan Soyer, "Olay çok büyük bir olaydı. 117 canımız gitti… Birçok vatandaşımız çok ağır tahribatlar yaşadı, aileleri dağıtıldı evler yıkıldı. 50 bin kişi evini terk etmek zorunda kaldı. Fakat büyük bir dayanışma örneği gösterdi İzmir. Kamu kurumları çok iyi iletişim kurabildik kendi aramızda. Olağanüstü bir dayanışma ile duruma hakim olabilirdik. Bütün bu dayanışamaya da vatandaşlarımızı davet etik. Bir kira bir yuva kampanyası açtık ve 42 milyonun üzerinde yardımda bulundu vatandaşlarımız. 4 bin 300 haneye yetecek bir bağış toplandı. Bunu dışında belediyemize ait Uzundere konutları var tam satışa çıkacakken onları döşedik ve oraya vatandaşlarımız taşıdık. Hilton Oteli’nde büyük hissedar ile anlaşıp orayı depremzedelere açtık. Biz 30 gün içinde tüm çadırları sökmüştük. Bu Türkiye felaketler içinde eşine rastlanmaya bir başarı hikayesi. Bu hepimizin başarısı" diye konuştu.

YAPI ENVARTELİ ÇALIŞMAMIZIN YÜZDE 86'SI TAMAM
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ile yapılan envartel çalışmalarında gelinen son noktayı da anlatan Soyer, "Bizi asıl yoracak olan ikinci bölüm başlayacaktı, oda insanlarımız bu şehirde nasıl güven duygusu taşıyarak yaşayacaklar. Biz göreve geldiğimizde deprem daire başkanlığı kurmuştuk. Buraya 200 milyon TL bir bütçe aktardık ve hemen bir çalışma başlattık. İnşaat Mühendisleri Odamız ile birlikte yaklaşık 130 inşaat mühendisi görevi aldığı 33 bin 100 binanın deprem durumun incelendiği bir çalışma başlattık. Bayraklı, Bornova, Konak var Karşıyaka bölgelerindeki binaların yapı envarterini çıkarmak istiyoruz.  Bu şu anda 33 bin 100 bağımsız birim için yüzde 86 civarında tamamlandı."

GEÇMİŞTEN GELEN BİLGİLER SINANACAK
Zemin etüdü için 3 ayrı üniversite ile imzalanan protokol hakkında da bilgi veren Başkan Soyer, "Bir diğeri de Türkiye'nin hiçbir yerinde olmadığı kadar geniş bir çalışma başlattık. ODTÜ, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi. Zemin etüdü çalışması başlatıyoruz ve bunun 25 milyon TL civarı bir maliyeti olacak. Bu da şehrin geçmişten edinilen bilgilerin sınanması haline geliyor… Faylar nereden geçiyor ne kadarı aktif ne akdarı değil hem de sıvılaşma oranı hakkında bilgi verecek. Bu bütün bölgelere yayılacak. Büyük bir alan çalışması başladı. Meclisimizden geçirdik bu onayı da."

MÜZAKERELER DEVAM EDİYOR
Deprem sonrasında ilk etapta ağır hasarlı yapılar için İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin garantörlüğünde Dünya Bankası'ndan alınacak olan 340 milyon dolarlık kredi hakkında da bilgi veren Soyer, "Daha müzakereler devam ediyor. 340 milyon dolarlık bir kaynak, 30 yıl vadeli ve 5 yıl ödemesiz… Hazine Bakanlığımız ve iller bankamızın uzmanları ile birlikte çalıştı uzmanlarımız. Son noktaya gelindi, inşallah tamamlanacaktır" dedi.

ZİRVE SONRASI MANİFESYO YAYINLANACAK
İzmir'de düzenlenecek Kültür Sempozyumu'nun kente önemli bir prestij katacağını da belirten Soyer, "Ergene olmasın Gediz diye yola çıkmıştık… Bunlar yapmadığınız aman Müsilaj ile karşılaşıyorsunuz. Bu müsilaj üst tabaka temizlenerek ortadan kaldırılacak bir durum değil… Dünyanın en büyük kültür sempozyumlarından bir tanesini dünya belediyeler birliği düzenliyor. Bu dünyanın en büyük yerel yönetimler organizasyonu. Bu 2021 'de İzmir'de yapılacak.  Zirvenin manası şu… Pandemi bize gösterdi ki kültür kalkınma için nemli bir noktada. Kültür zirvesinde dünyanın bir çok noktasında kültür politikası bir araya gelecek. Pandemi sonrası kültür üretimin koşullarını konuşacaklar. İzmir'de bu vesile ile çok büyük bir prestij kazanmış olacak ve sonunda yayınlayacağımız manifesto ile dünyaya ışık tutmuş olacağız" ifadelerini kullandı.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum